30 Eylül 2010 Perşembe

Başka bir İzmir Uçuşu

“Final Destination” türkçe adıyla “Son Durak” film serisinin ilkini seyretmeyen yoktur herhalde. Ya da en azından seyretmese bile pek çok kişi filmin konusu hakkında bir bilgi sahibidir eminim. İki, üç derken sanırım beşinci devam filmi de çekildi serinin. Film Alex adlı genç kızın lise arkadaşları ile beraber Paris’ e gezmeye gitmeye hazırlanması ile başlar. Uçağın düşüşünü önceden gören Alex arkadaşlarını uyarır. Uçağa binmenin iyi bir fikir olmadığına ikna eder ve uçak da gerçekten düşer. Ancak film boyunca, böyle bir kazadan kurtulmalarına rağmen Alex’ in arkadaşları garip bir şekilde bir bir ölür. Cinayetlerin yerini ve zamanını önceden sezmeye başlayan Alex ise film boyunca ölüme karşı koymaya çalışır.

Ben ise arkadaşlarımı ikna edemedim ve biz bindik uçağa. Üç yıl önce şirketten beş arkadaş ile bir çalışma için İzmir’ deydik. Cuma gelmiş dönüyoruz. Uçağımız sekizde ancak işler erken toparlanınca saat altı buçuk gibi havalimanına gelmiş olduk. Herkeste eve biraz daha erken gidelim heyecanı var ister istemez ama ben pek oralı değilim. Nasılsa bankodaki kıza sorsalar bile fiyat farkı vereceksiniz filan der ve vazgeçerler diye düşünüyorum. Ama bankodaki kız ne kadar şanslısınız saat yedi uçağında sadece 5 kişilik yerimiz var ve ben insiyatif alarak sizin biletleri hiç bir ücret farkı almadan değiştirebilirim diyor. Hayda oldu mu şimdi. Niye kaderimizle oynuyoruz. Neyse gruptan ayrılmayalım diyerek zorla kabul ediyorum bu durumu ancak aklımda hep Son Durak filmi. Ne gerek vardı değişikliğe diye diye bindim uçağa. Artık korkudan mı bilmiyorum, uçağa girerken de Son Durak filmine atıfta bulunup espriler yapıyoruz beş arkadaş. Bir de kimseyi aramadık. Bekleyenlere sürpriz yapacağız aklı sıra. Uçak düşse ölsek, ailelerimiz hiç üzülmeyecek herkes bizi sekiz uçağı ile gelecek sanıyor biz yedi uçağındayız hem de son dakika bindiğimiz için herkes apayrı yerlerde. Birbirimizi bile göremiyoruz. Bir de ben aralarında en ön sıraya düşen kişiyim. Oturduğum yerden kimseyi de göremiyorum.

Neyse kafamda binbir endişe ile uçak kalktı. İlk yarım saatte her şey de iyiydi aslında. Ancak ikinci yarım saatte uçak bir türbülansa girdi ki sormayın. Hostesler apar topar topladı verdikleri yiyecek ve içecekleri. Hatta pilot yerlerinize geçin dediği için onlar da oturup kemerlerini bağladılar. Biz öyle düşüp düşüp duruyoruz havada. İçimden bildiğim her duayı okuyorum. Kesin düşeceğiz diyorum. Etrafımda tanıdık bir Allahın kulu da yok. Yalnız yalnız öleceğim herhalde derken, aklımda da filmden sahneler durduk yere. Yere nasıl indik hiç hatırlamıyorum. Ama sağ salim inmişiz. Fırsat verseler gidip pilotu alnından filan da öperdim herhalde.

İzmir’ den İstanbul’ a dönüşte yaşadığım bu korku, ilk 5 filmin senaryosunda işlenmemiş olabilir belki ama serinin onuncu filminde filan işlenebilir bir konu diyorum senaristler duysun. Zaten o günden beridir de kimsenin gazına gelmeden beklerim uçağımın kalkış saatini. Uçağın kendisi bir heyecan sebebi zaten, o zaman ne gerek var böyle ekstra heyecanlara, değil mi ...

Hiç yorum yok: