12 Eylül 2010 Pazar

Amerika Seyahati - I

1999 yılının Ekim ayı. Lisedeki en yakın kız arkadaşlarımdan bir tanesi ile birlikte Amerika’ ya gidiyorum. İlk yurtdışı seyahatim. İlk uçak seyahatim. İlk Amerika seyahatim. Kız başıma ilk seyahatim. En baştan beri bir sürü “ilk” ile dolu bir seyahat anlayacağınız.

Hava soğuk, hatta kar var İstanbul’ da. Seyahat tamamen turistik amaçlı. Arkadaşımın kız kardeşini görmeye gidiyoruz Amerika’ ya. Bugünkü aklım olsa kesin yan çizerim ama aileden ayrı ilk gezme olacak ya atlıyorum birlikte gidelim fikrine.

Uçuşumuz Londra üzerinden aktarmalı Baltimore' a. Londra üç saat. Üzerine dokuz saat Baltimore. Toplam 12 saat uçuş. Seyahatin tamamı macera aslında. Baştan da heyecanlı başladık zaten. Kar yüzünden uçak kalkamıyor. Antifrizli suyla yıkıyorlar durmadan uçağı. Sonunda bayağı bir rötarla kalkıyoruz.

Normalde Londra’ ya gidecek olsak sorun değil tabi ama transit uçuşumuz var Amerika’ ya. Yetişemezsek iki kız Londra havalimanında ne yaparız belli değil. İngiltere vizemiz transit. Başka bir uçak bulana kadar havalimanında yatarız herhalde. Neyse artık inince düşünürüz diyerek uçağın keyfini çıkarmaya çalışıyoruz. İlk uçak seyahatim olduğu için bende biraz heyecan var tabi. Ama arkadaşım çok rahat. Okul için yurtdışında kaldığından, Londra’ ya da daha önce uçakla gitmiş. Malum Londra’ nın havası hep bulutlu. Bana bulutlar yüzünden inerken uçak biraz sallar ama korkma diyor sürekli. Öyle diyor ya için rahat. Pencereden dışarıyı seyrediyorum. Uçak bayağı sarsılıyor ama umurumda değil. Cahil cesareti işte ne olacak. Bir ara arkamı döndüm bir şey soracağım arkadaşıma, baktım içinden mırıl mırıl bir şeyler okuyor. Bildiği tüm duaları okuduğu yüzündeki endişeden belli.

Hoppala. Kızım hani korkacak bir şey yoktu. Neymiş bu sefer biraz fazla sarsılmışmış galiba. O gün bugündür uçağa binmekten hiç haz etmem. Ama şans işte yılda en az bir kez biniyorum şu meret metal yığınına, hem de her seferinde ayrı bir macera ile ...

Hiç yorum yok: