Bugün düşündüm de evi otel gibi kullanmışım geçtiğimiz üç hafta boyunca. Sabah evden yedi ile sekiz arası bir saatte çıkmışım. Eve geliş saatlerim ise akşam dokuz buçuk ile onbir buçuk arasında değişmiş bu dönemde. Kocamdan çok, iş yerindeki arkadaşlarımı görmüşüm. Koca' yı da "otele" pardon "eve" aynı anda denk gelirsek görmüşüm. Bu süre de toplasanız üç hafta boyunca on saati geçmez herhalde.
İnsanın çalıştığı bir işi olması güzel. Çalışmak ve karşılığını almak da güzel. Ama yaşamak için çalışmalı. Ne kadar çok kazanırsanız kazanın, yoğun mesaili olarak çalışıyorsanız, bence harcayamadığınız bir parayı kazanmaya da değmez. Ailenizden ve sevdiklerinizden uzak kalmaya, sevdiğiniz, keyfi aldığınız şeyleri yapamamaya değmez. Hele sağlığınızı kaybetmeye hiç değmez.
Eminim bütün bunlara rağmen yoğun mesailerin sürdürülebilir olduğunu düşünen ve de bunu sürdüren bir sürü yönetici ve "kraldan çok kralcı" çalışan vardır iş hayatında. Neyse ki hiç böyle biri olmadım. Böyle birileri ile de hiç diyemeyeceğim ama az bir süre birlikte çalıştım. "İş varsa çalışılır" diyenlerdenim, yoksa zaten herkes evine gitmeli. Bir yönetici tanıyorum mesela mesai saati sonunda çıkan personeline çok bozulur. Size "iyi akşamlar" diyen birine "işin bitti mi?" diye soruyorsunuz. Kalmayınca küsüyorsunuz, kalması için bahane yaratıyorsunuz filan. Değişik bir yönetici tipi. Tam düşman başına.
Benim bu tempo, bu şekilde bir hafta daha devam eder mi bilmiyorum ama, asıl dikkatinizi çekmek istediğim nokta başka. Ben her mesai günü ortalama dört saat fazladan çalışarak, evde çalıştığım süreler, henüz kullanamadığım izinler, bayram tatili vs. lerle, çoktan 2010 yılındaki yasal mesai süremi bitirmişim onu farkettim. Artık işe gitmesem de, sevgili işverenim yılsonuna kadar ücretimi gönderir herhalde. Ne dersiniz ? ...
1 yorum:
Yakında apolet takarlar, apoletlilere neler olduğu zaten ortada :)
Yorum Gönder