Fishmekan Arnavutköy’ e gittik dün gece. Adından da anlaşılacağı gibi bir balık restoranı. İşten zamanında çıkarız diye rezervasyon yaptırdık ama benim uzayan toplantı sağolsun kocam arabanın içinde balık gibi olmuştu gelmemi beklerken. Neyse ki akşam sekizdeki randevumuza sadece 45 dakika geç kalarak vardık restorana.
Fishmekan, klasik bir Arnavutköy restoranı. Daracık arka sokaktaki kapısına yanaşıp aracınızdan kaçarcasına inip anahtarı hızla valeye teslim ediyorsunuz. Ardından restoranın arka kapısından içeri girip denize nazır üst kata çıkıyor ve kendinizi Arnavutköy İskelesi, Boğaziçi köprüsü ve Kuleli üçgeninde süper bir manzara karşısında buluyorsunuz.
Bizim geldiğimiz gece restoranın girişindeki katta maç seyrediliyordu. Bizim yerimiz yukarıda olduğu için ikinci kata çıktık. Hafif bir yabancı müzik var fonda. Önden ikinci masadayız. Kapalı kısımda sigara içilmiyor, orada bar da var; ancak bizim bölüm üç tarafı boydan boya camlı yarı açık bir bölüm, sigara da içiliyor. Tiryakilere duyurulur. Neyse ki benim gibi içmeyenler pek duman altı olmuyor. Merak etmeyin. 3 sıra masa dizilmişi her sırada toplam 16 kişilik oturma yeri. Açık bölümde çok rahat değil ama çok da sıkışık değil bir şekilde en fazla 50 kişi yemek yiyorsunuz.
Oturur oturmaz biberli, soğanlı bir domates salatası veriyorlar küçük bir tabakta. Yanında da beyaz peynir ve dereotlu mısır ekmeği 3 porsiyon. Yemek siparişi verene kadar da bu sizi fazla fazla idare ediyor. O arada masanıza yanan bir mum da geliyor.
Tam sipariş vereceğiz, koca tepside yanar döner bir balık yan masaya geldi. Hakikaten görüntü çok havalı. Kaya tuzu alev alev. İki garson elde çekiç kırıyorlar kabuğu. Yemedik bilmiyorum ama yan masa öyle mutsuz filan gözükmüyordu. Tadı fena olmasa gerek.
Biz daha muhafazakarız. Mezelerle başlayalım balığa sonra karar veririz diyerek demo tepsisine yöneliyoruz. 18 çeşit meze. Deniz börülcesi, yoğurtlu semizotu, bomba mı bombay mı ne olduğunu bilmediğim fasulye, maydanoz salatası, levrek marine söyledik. Deniz börülcesinin sosu biraz yavandı. Belki de ben Kaş (Bahçe restoran), Marmaris (Selimiye) ve Yeşilyurt (Kısık Konağı) gibi Ege ve Akdeniz’ in pek çok restoranın da en lezizlerini yediğim için tadını çok beğenmemiş olabilirim. Garsondan rica ettim, üzerine sarımsak da koydular ama nafile tadı istediğim kıvama gelmedi. Ancak yoğurtlu semizotu enfesti. İnce ince kıyılmış maydanoz ile yapılmış salatayı ise içinde nar taneleri filan da vardı diye biraz tatlı buldum. Herkes nasıl düşünür bilmem, ama en azından ben sevemedim o tadı. Fasulye de güzeldi. Aşçı yeni hazırlamış, sıcak sıcak servis ettiler masaya. Levrek marine deyin siz, balıkları arıştırmış olabilirim, yok o derlerse marine ne varsa onu alayım dersiniz. O da çok lezizdi.
Yemeğin yanında değişiklik olsun diye bu sefer Kavaklıdere roze şarap istedik iki kadeh. Sosyetik adıyla “Blush”. Mezelerden sonra ara sıcak olarak balık köftesi, ahtapot ayağı, kalamar ve güveç karides söyleyebiliyorsunuz. Balık köftesi sipariş ettik, güzeldi. Kocam değişik bir tat denemek için ahtapot ayağı da söyledi ama pek beğenmedi. Bir de asıl sorun ahtapot ayağı ama ayak değil tüm bacak sanki. Ha bir de yarım porsiyonmuş. Üzerine balık yemeniz mümkün değil. Vantuzları görürsem bir tuhaf olurum diyenlerdenseniz sakın sipariş vermeyin bayağı bacağı kesip koyuyorlar önünüze. Vantuzları tek tek sayabiliyorsunuz maşallah.
Bütün bunları yiyince maalesef balığa pek yer kalmıyor. Bu durumda bizim gibi balık yemek için kendinizi zorlayarak yarım porsiyon barbun veya tekir söyleyebilirsiniz. Zar zor yedik. Ama tekir süperdi. Üzerine de garsonun tavsiyesiyle dondurmalı irmik helvası yerine, içi bayağı akışkan çikolatalı sufle söyledik tatlı olarak. Garsonun kanı ısındı bize ve torpil yaptı sanırım, suflemiz yanında dondurma ile geldi. Bilindik bir tat değişik bir şey yok ama güzeldi sufle.
Gecenin sonunda 130 TL hesap ödedik. Kocama kalsa rayiç buymuş ama benim gibi mızmız tiplere biraz tuzlu geliyor bu hesap. Zaten garsona, valeye, plan dahilinde olmayan, pazarlıkla yarı fiyatına indirdiğimiz gülü satan çocuğa verilenleri de sayınca 150 civarına geceyi tamamlıyorsunuz.
Bize kanı ısınan pantolon askılı, papyonlu garsonumuzdan gecenin sonuna doğru özlü bir söz geldi bu arada. “Balık yiyelim diye evden çıkıp geliyorlar, sonra sadece meze yiyip çıkıyorlar”. Meze ve ara sıcaklarla tıka basa doyduğumuz için, balık yemeye kendimizi zorlarken bunu söylemesi pek de faydalı olmadı. Çengelköy’ deki Şen Balık restoranındaki garson da hep söylüyordu ya biz unutuyorduk. Sözün özü Fishmekan’ da balık yemek istiyorsanız sakın mezelerin dayanılmaz hafifliğine kapılmayın, doğrudan balık-salata siparişi verin en iyisi siz...
www.fishmekan.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder